3 Ocak 2010 Pazar

üzüntü

-küçükken sokaklarda onla bunla güreş, top tüfek derken geçen onca saatin ve dakikaların önemsizliği dibine kadar yaşanırken inceden eve gitme vakitlerinin uç noktasında evden gelen patates - köfte ikilisinin kokusu öyle acaip gelirdi ki şimdilerde köfte içlerinde bulunmayan fakat o zamanlarda ısrarla mevcut olan maydanoz ve yapışan tavalarda pişen tüm kıymacıkları iliklerimde hissederken "önce çorba biticek" diyen annemin gözlerine çatal sokmak istemem ve o çorbanın civa kadar ağır kıvamda bir içecek halini alması kadar üzülemedim daha.

-herkes gibi bende hesaplayım istedim hayatım boyunca ne kadar uyumşumdur diye. baktım yapamayacam. yani olmayacak. yani kriterlerin ne olduğunu aktaramadım veri tabanıma ve 6, 7 gibi sayıları 365 le çarpma fikri ve kalan 6 saatleri nereme sokacağımı bilemeden kapadım bu defteri. bi baktım üzüntülüyüm. 4. sınıfta bıraktığım matematiğim hala aynı yerde.

-"acaip bir kitap bu ya. bir kere oku diyorum sana o kadar. senin benim görüpte anlatamadığımız şeyleri acaip betimlemiş adam anlatamam." kitaplarına o kadar üzülüyorum ki koca dünya üzerinde o adamla aynı gözlere ve hemen hemen aynı yerlere dikkat etmiş olmanın paylaşımcılığına katlanamıyourm. "ben yapıcaktım onu ya" insanı olmaktan üzüldüğüm kadarda hiç bir şeyden üzülmem.

-ağlamasın diye her defasında çocuğuna şaplak atan annenin yıllarını "vermiş" olduğu eşini tahrik edebilmesi için giydiği kırmızı iç çamaşırı jartiyer karışımlarına verilen paraya üzülürüm.

daha çok üzülürüm...

1 yorum:

ege dedi ki...

istersen vermim demiştim.