10 Şubat 2011 Perşembe

Ricalar istekler

dünyanın neresine gidersek gidelim bazı şeyler değişmiyor sevgili arkadaslarım. Bugunkü konum, benim müzik olan ilişkimin rica ve talep karşısındaki çaresizliği. iranlı arkadasımla oturduk bir sunum yapmamız gerektiğinden değişik bi konu üzerinde anlaştık. müzik! kendisi piano çalmakta, ben de öle yarı kolpa gitarımla ona eşlik etmekteydim. dedik ki canımız çok sıkıldı, madem buralarda daralıoruz, ee sunuma bi de öle 3-4 dakikalık bir şarkı sıkıştıralım. mozartta karar kıldık türkiş marşı da eser olarak seçtik. dün alıştırma yapmak için gittiğim pianolu odadan gürültü yaptıgımız için kovulduk. tamam dedik kusura bakmayın toparlandık gittik. bugunse sunuma renk katalım amacının çok görüldüğü bir olayla karşılaştık. bir profesör geldi ve o hemen arkasından adam dahi öldürülebilecek sinirli konusmasıyla, gözlerimin içine mavi göz ışınlarını absorbe ettirdi. "Sofort brechen Sie ab" = "Hemen kesin bu işi"..kestik. sunuma sadece yarım saat vardı daha marşımızın metronomu birbirimize uymuyordu. fırau Didier: bu kadın taşaklı bi kadın okulda. bizim de 1 ay sonraki sevimli dil sınavını yazacak olan kişidir. dedim sevgili frau didier böle böle oldu. şurda çalcagımız 5 dakkalık şey, napalım yani biz şimdi. rica burda başladı. dedi tamam biriniz gelsin gidelim konusalım profesörle(kültür - sanat anabilimdalı başkanı). ben gelirim die atladım. durum ve vaziyete didierden daha hakimim. adam bana önceden 2 defa sinirli gider yaptı. didier adama beni tanıttı ve çok nazik bir şeklde gey profesöre ricasında bulundu. sadece 5 dakika çocuklar çalıcak dedi. (geyi açıklayalım: oldukça dar bi kot, tişört ve atkı, kıvırttırlı yürüyen profesör) adam, lütfen didier bana bunlarla gelmeyin, bir sürü işim var bunlarla ugraşamam dedi. didier çok tatlı bi kadındır bu arada. hep yüzü güler, çok da güzeldir. belki 4 kere: ama nolucakki dedi 5 dakkikadan. gözlerimi adamdan alamıordum. sinirlerim hopladı. bay sinir bu seferde: didier lütfen gidin, bu konuda ben eis- kalt ım (çok katıyım, buz gibiyim) dedi. ve arkasını döndü, odasının kapısına dogru yöneldi. gözlerime inanamadım. çok utandım. fırau didieri sanki bu duruma ben düşürmüştüm. ve fırau didier tamam dedim. lütfen gidelim, sizi de anladım herr prof, türkçe küfür ettim. anlamadı, gittik.

Neticede canım didier bi yolunu bulmuş sonra ikna etmiş, neyse 5 dakka çok kötü çaldık. Buradan rica olayına gelmek istiyorum. İşler hep böle yürümüştü, buralarda da durum pek fazla değişmedi. Şu lafları işitmekten de inanılmaz rahatsızım artık.

"Hocam bir ricamız var sizden, uygun olursa biz şurda çalmak istiyoruz"
"Çocuklar şarkı çalcaklarmış da bi rica etsek"
"Sesiniz taa tırafodan geliyo"
"Oranın anahtarı başka bi çocukta, o da burda yok"
"Bu saatte olmaz"
"Bi çalın da görelim"
"Bana da öğretsene heehehe (hiper alaycı)"

Bir de hiç anlayamadığım ne zaman elim gitara gitse sordugum bir soru var:
Ses dalgalarının aynı şiddette olmasına rağmen, evlerimizde televizyonun sesini rahatlıkla açabiliyorken, amfinin volüm skalasını 2 den 3 e getirirken neden bukadar tereddüt ediyoruz? Belki de gerçekten hep gürültü yapıyoruz.

hoşçakalın.

Hiç yorum yok: